Dünden:
Kendimizden sakındığımız hallerimiz mi var?
Bazı duyguların yeri yok mu hayatımızda?
Kaçak oynamaktan ağlamayı mı unuttuk?
Kırıldığımızda iyiyim demeye mi alıştık?
Üzüntüyü, korkuyu hissetmeyince zannediyor muyuz ki mutlu olduğumuz anlarda hissedebiliriz gerçek huzuru?
Hissetmeye gönüllü olmak.
Etiketlemeden. Seçmeden. Hem “iyiyi” hem “kötüyü”. Ayırmadan. Takılmadan. Duygunun içinden geçmek. Süzülmek. Her yerinde hissetmek, ve geride bırakabilmek.
Gözlerin dolduğunda ağlayabildiğin kadar, korkunun içinde oturabildiğin kadar hissedebilirsin sevgiyi, aşkı, minneti. Hayatı yaşamaya değer kılan hisleri.
Neleri kurban ediyoruz “kendimizi korumak” adına?
Gerçek sevgi oluş halini?
Oysaki zaman geçtikçe, öğrendikçe içinden geçebilmeyi, ben korkuyu ve hüznü de çok sevdim. Yeri geldiğinde onları kucaklayabilmeyi sevdim. Benim hallerim olabilmelerini sevdim. Acının geçebildiğini görmeyi sevdim. Acıtmasına izin verdiğinde daha az acıtmasını sevdim.
Duyguların hepsini yaşamaya gönüllü olduğumdan beri hafifliğimi ve özgürlüğümü sevdim.
Arabadayım.
Bodrum’a gidiyorum.
Kulağımda Madonna- Frozen çalıyor. Belki 100 defa dinlediğim bu şarkıyı seneler sonra ilk defa duyuyorum. Bir cümle beni alıp bu satırlara getiriyor :
You’re frozen, when your heart’s not open.
Bu da böyle bir şey.
Minik bir yol notu.
6 Şubat 2021, Bodrum